3 Temmuz 2009 Cuma

Aleviler tehlikenin farkında mı? Cöhce, Alevi mitingi istihbarat örgütlerince tertiplendi

Cöhce, Türkiye`deki birçok Alevi olaylarının dış istihbarat örgütlerince çıkartıldığını savunarak, son yapılan Alevi mitinginin de yine istihbarat örgütlerince tertiplendiğini iddia etti.
`ALEVİ MİTİNGİNİ DIŞ İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİ TERTİPLEDİ` AÇIKLAMASI
- İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ TARİH BÖLÜMÜ BAŞKANI PROF.DR. SALİM CÖHCE:
- `ALEVİ MİTİNGİNİ DIŞ İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİ TERTİPLEDİ`
- `KAHRAMANMARAŞ, ÇORUM VE SİVAS OLAYLARINI TERTİPLEYENLER, BUGÜN ALEVİLERİ SOKAĞA DÖKENLERDİR`
- `İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİ ALEVİ VATANDAŞLARIMIZIN ÜZERİNDE OYUNLAR OYNUYOR`
- `TÜRKİYE`DE ALEVİ-SÜNNİ AYIRIMI YOKTUR. ALEVİLER TÜM GÖREVLERE GELEBİLİYORLAR`
- `ALEVİLERİN NEREYE GÖTÜRÜLMEK İSTENDİĞİNİ İYİ GÖRMEK LAZIM`
- `CEMEVLERİNE İZİN VERİLİRSE, TEKKE VE ZAVİYELERDE AÇILIR`
Malatya İnönü Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Salim Cöhce, Türkiye`deki birçok Alevi olaylarının dış istihbarat örgütlerince çıkartıldığını savunarak, son yapılan Alevi mitinginin de yine istihbarat örgütlerince tertiplendiğini iddia etti.
İnönü Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Salim Cöhce, geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen Alevi mitingi ile ilgili olarak yaptığı değerlendirmede, `Bu sorun bizim Alevilerimizin sorunu değil. Bizim Alevi kardeşlerimizin meselesi değil bu mesele. Bu mesele yıllardır Alman istihbaratının tezgahladığı bir oyunun artık dışa vurulması, açıkça sahneye konulması hadisesidir. Ben böyle görüyorum. Önce Alisiz Alevilik icat edilmeye çalışıldı. Sonra Aleviliğin ayrı bir din olduğu
yönünde bir kampanya başlatıldı. Sonra Aleviliğin Hititlerden intikal ettiği, işte bir Anadolu dini olduğu yönünde görüşler ifade edildi. Tabi bunların hiç birisinin bizim tabanda, tavanda Alevi vatandaşlarımızın üzerinde pek fazla bir etkisi yok. Ancak, Aleviliği kendi gelecekleri için kullanmak isteyen zümreler, gruplar, hatta devletler ve istihbarat birimleri çalışmalarını aralıksız olarak sürdürdüler ve bugünkü bu durum ortaya çıktı` dedi.
Prof. Dr. Çöhce, açıklamasını şöyle sürdürdü:
`Kahramanmaraş olaylarını, Çorum olaylarını, Sivas olaylarını çıkaranlar bugün bu Alevileri sokağa döken, yürüten kişilerdir. Bunu iyi görmek gerekir. Sivas`taki hadise ile Sünnilerin bir alakası yok. Sivas bir provokasyondur. Eğer Sivas olaylarının aydınlatılmasını istiyorlarsa, Alevilerin Ergenekon soruşturmasının derinleştirilmesinde, devlete, hükümete destek vermeleri gerekir. Oralarda aranması lazım. Bu vatanda, bu meseleler, Gazi olayları, Çorum olayları, Tokat olayları ve Sivas olayı Sünni-Alevi
meselesi değil. İstihbarat birimlerinin veya Türkiye`yi istikrarsızlaştırmak isteyen içteki ve dıştaki grupların Alevi vatandaşlarımızın üzerinde oynadıkları oyundan ibarettir. Böyle eşit hak istemek, şunu, bunu istemek biraz garip kaçıyor. Şimdiye kadar Türkiye Cumhuriyeti Devletini yönetenler, aklı başındaki yöneticiler hiç bir şekilde Alevi-Sünni ayrımı yapmadılar. Alevi, Vali de olabiliyor, profesör de olabiliyor, her şey olabiliyor. O zaman daha neyin eşitliğini konuşuyoruz. Neyin eşitliğini istiyoruz.
Bunları dikkatlice irdelemek lazım. Alevi vatandaşlarımızın nereye çekilmek, nereye götürülmek istendiğini iyi bilmek lazım. Bugün İslamsız Alevi nasıl olur? Bunu iyi anlamak lazım. Şimdi yeni bir din midir? Şimdi cemevlerini istiyorsunuz, o zaman tekke ve zaviyelerinde açılması lazım. Nakşibendi Tekkesi`nin de açılması lazım. Cemevleri budur. Buna karşısınız. Öbür taraftan laikliğin sigortasıyız diyeceksiniz, beri taraftan da cemevlerinin tanınmasını isteyeceksiniz. Camiyi red edeceksiniz, ondan sonra
Müslümanım diyeceksiniz. Bunlar nasıl açıklanıyor, bilemiyorum. Bunların artık oturulup açıkça konuşulması lazım. Art niyetten uzak, herkes içindeki, cebindeki, eteğindekini dökmesi lazım. Bu meselenin artık bir Alevi-Sünni meselesi olmadığını, şimdiye kadar Aleviler üzerinde oynanan oyunlarda Sünnilerin her hangi bir rolünün olmadığının bilinmesi gerekir.`
Cöhce, `Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içerisinde Alevisi, Sünni`si, Kürdü, Türkü, Çerkezi hepsi, yani bütün vatandaşlarımız belirli bir hedefin konumundalar. Bu hedef, bu tehdit, bütün bu varlığı ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Türkiye`ye hakim olmayı amaçlıyor. İçerde de bizi bir birimize kırdırarak, kendi işini kolaylaştırmak istiyor. Bu oyuna gelmemek lazım. Özellikle aydınların bu tür oyunlara çanak tutmaması lazım` diye konuştu.

http://www.tumgazeteler.com/?a=4355520


BURHAN KARADUMAN
MALATYA - Malatya İnönü Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Salim Cöhce, Türkiye'deki birçok Alevi olaylarının dış istihbarat örgütlerince çıkartıldığını savunarak, son yapılan Alevi mitinginin de yine istihbarat örgütlerince tertiplendiğini iddia etti.
İnönü Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Salim Cöhce, geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen Alevi mitingi ile ilgili olarak yaptığı değerlendirmede, "Bu sorun bizim Alevilerimizin sorunu değil. Bizim Alevi kardeşlerimizin meselesi değil bu mesele. Bu mesele yıllardır Alman istihbaratının tezgahladığı bir oyunun artık dışa vurulması, açıkça sahneye konulması hadisesidir. Ben böyle görüyorum. Önce Alisiz Alevilik icat edilmeye çalışıldı. Sonra Aleviliğin ayrı bir din olduğu
yönünde bir kampanya başlatıldı. Sonra Aleviliğin Hititlerden intikal ettiği, işte bir Anadolu dini olduğu yönünde görüşler ifade edildi. Tabi bunların hiç birisinin bizim tabanda, tavanda Alevi vatandaşlarımızın üzerinde pek fazla bir etkisi yok. Ancak, Aleviliği kendi gelecekleri için kullanmak isteyen zümreler, gruplar, hatta devletler ve istihbarat birimleri çalışmalarını aralıksız olarak sürdürdüler ve bugünkü bu durum ortaya çıktı" dedi.
Prof. Dr. Çöhce, açıklamasını şöyle sürdürdü:
"Kahramanmaraş olaylarını, Çorum olaylarını, Sivas olaylarını çıkaranlar bugün bu Alevileri sokağa döken, yürüten kişilerdir. Bunu iyi görmek gerekir. Sivas'taki hadise ile Sünnilerin bir alakası yok. Sivas bir provokasyondur. Eğer Sivas olaylarının aydınlatılmasını istiyorlarsa, Alevilerin Ergenekon soruşturmasının derinleştirilmesinde, devlete, hükümete destek vermeleri gerekir. Oralarda aranması lazım. Bu vatanda, bu meseleler, Gazi olayları, Çorum olayları, Tokat olayları ve Sivas olayı Sünni-Alevi meselesi değil. İstihbarat birimlerinin veya Türkiye'yi istikrarsızlaştırmak isteyen içteki ve dıştaki grupların Alevi vatandaşlarımızın üzerinde oynadıkları oyundan ibarettir. Böyle eşit hak istemek, şunu, bunu istemek biraz garip kaçıyor. Şimdiye kadar Türkiye Cumhuriyeti Devletini yönetenler, aklı başındaki yöneticiler hiç bir şekilde Alevi-Sünni ayrımı yapmadılar. Alevi, Vali de olabiliyor, profesör de olabiliyor, her şey olabiliyor. O zaman daha neyin eşitliğini konuşuyoruz. Neyin eşitliğini istiyoruz.
Bunları dikkatlice irdelemek lazım. Alevi vatandaşlarımızın nereye çekilmek, nereye götürülmek istendiğini iyi bilmek lazım. Bugün İslamsız Alevi nasıl olur? Bunu iyi anlamak lazım. Şimdi yeni bir din midir? Şimdi cemevlerini istiyorsunuz, o zaman tekke ve zaviyelerinde açılması lazım. Nakşibendi Tekkesi'nin de açılması lazım. Cemevleri budur. Buna karşısınız. Öbür taraftan laikliğin sigortasıyız diyeceksiniz, beri taraftan da cemevlerinin tanınmasını isteyeceksiniz. Camiyi red edeceksiniz, ondan sonra Müslümanım diyeceksiniz. Bunlar nasıl açıklanıyor, bilemiyorum. Bunların artık oturulup açıkça konuşulması lazım. Art niyetten uzak, herkes içindeki, cebindeki, eteğindekini dökmesi lazım. Bu meselenin artık bir Alevi-Sünni meselesi olmadığını, şimdiye kadar Aleviler üzerinde oynanan oyunlarda Sünnilerin her hangi bir rolünün olmadığının bilinmesi gerekir."
Cöhce, "Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içerisinde Alevisi, Sünni'si, Kürdü, Türkü, Çerkezi hepsi, yani bütün vatandaşlarımız belirli bir hedefin konumundalar. Bu hedef, bu tehdit, bütün bu varlığı ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Türkiye'ye hakim olmayı amaçlıyor. İçerde de bizi bir birimize kırdırarak, kendi işini kolaylaştırmak istiyor. Bu oyuna gelmemek lazım. Özellikle aydınların bu tür oyunlara çanak tutmaması lazım" diye konuştu.







Çok İlginç bir yazı ile karşılaştım paylaşmak istedim şöyle ki ;Malatya’da geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen cinayetlerin misyonerlik faaliyetlerine yönelik bir tepki olarak düşünülmemesi gerektiğini söylüyor İnönü Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Salim Cöhce. Ona göre bu cinayetlerle bir Alevi-Sünni çatışması hedefleniyor. Cöhce, bu değerlendirmeyi yaparken bir başka iddiayı da dile getiriyor. Buna göre, Malatya’ya göç yoluyla gelen bir kısım Aleviler, Hıristiyan misyonerlerle birlikte çalışıyor. Hatta Hıristiyanlığı seçiyorlar. Bugün Alman istihbaratı ile Amerikan istihbaratı Türkiye üzerinde çatışıyor. ABD kaba bir şekilde hareket ederken, Almanlar ise toplumdaki çatlakların nerelerde olduğunu araştırıyor. “Türk-Alman ilişkilerinde din bir tabu mudur?” gibi konular üzerine çalışıyorlar meselâ. Meselenin bir de Alevilik boyutu var. Avrupa’da yaşayan Alevilerin değişimine iyi bakmak lazım. Malatya’daki olayı doğru anlamak için bu şart çünkü.Aleviler Osmanlı’da tamamen İslam hukuku içerisinde düşünülürdü. Şialar hariç. Hanefi fıkhına göre muamele görür ve onun içinde bir fraksiyon olarak ele alınırdı. Yavuz Sultan Selim’in 40 bin Alevi’yi kestiği tam bir palavradır. Yavuz kesti; ama aynı zamanda kendi dedesini de, Karamanları da kesti. Bu bir siyasî durumdu. Şah İsmail, Türkmenleri Aleviler üzerinden kışkırtmıştır. Yavuz da buna cevap vermiştir. Osmanlı ordusunda Yeniçeriler Bektaşi’ydi. Yavuz’un ordusundaki Alevi sayısı Şah İsmail’in ordusundakilerden daha fazlaydı. Yeniçeri Ocağı’nın kapatılmasıyla Aleviler için yeni bir dönem başladı. Aleviler ve Bektaşiler bu dönemde karalandı. Ancak Aleviler, ocak geleneğini Cumhuriyet dönemine kadar sürdürdüler.Atatürk’ün bir süre yanına aldığı Diyap Ağa, Alevi ve Kürt’tür. Aynı zamanda Bektaşi Şeyhi de Atatürk’ün yanında bulunuyor. Sonra Atatürk bunlardan vazgeçiyor. Atatürk’ün kafasında ümmetten millet çıkarma fikri vardı. Bunun için dinî farklılıkları ortadan kaldırma niyetindeydi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda din öğesi önemlidir. Cumhuriyet dine göre belirlenmiştir çünkü. Lozan’da bu belirleme vardır. İnönü ile birlikte Aleviler mevcut durumlarını kaybettiler.Demokrat Parti (DP) Alevileri destekledi. İnönü, Alevileri kaptırmamak amacıyla DP için, “Bunlar Nurcu.” demeye başladı. DP, sırf bunun için Said Nursi’yi sıkı takibe aldı. Cezaevlerinden çıkarttırmadı. CHP fırsattan istifade Aleviler üzerinde tekrar çalışmaya başladı. Amaç sosyalizm ile Alevilere nüfuz etmekti. Nazım Hikmet’in Şeyh Bedrettin Destanı bu projenin bir parçasıydı. 1960’tan sonraki dönemde Aleviler etkin hale geldi. 27 Mayıs darbesiyle devlette hâkim olmaya başladılar. Bu dönemde sol ile birlikte hareket eden Aleviler, 1970’lerde CHP içinde yer aldı. Alevilerin kullanılmasını hazmedemeyenler Mustafa Timisi başkanlığında Türkiye Birlik Partisi’ni kurdular; ama başarılı olamadılar. Parti, Timisi’nin gettosu haline geldi. Ali Haydar Veziroğlu’nun çalışması da öyle. Daha sonra DHKP-C gibi örgütlerde Aleviler militarist hale getirildiKomünizm çökünce Aleviler birdenbire en büyük dayanak noktalarını kaybetti. Diyanet çalışmalar yaptı bu sırada. Tunceli’de cami inşa edildi. Buraya hocalar gönderildi. Proje başarılı oldu; ama devam ettirilmedi. Neticede, Aleviler yine devlete ısındırılamadı. Buna karşın Almanya’daki Aleviler sıkı örgütlendi ve duruma el koymaya başladı. Önce dedesiz Alevilik dediler, şimdi de Ali’siz Alevilik diyorlar. Meseleyi Hititlerdeki 12 ışığa kadar götürüyorlar. Maksat Alevileri geleneksel köklerinden koparmak. Bu nedenle dedeler dışlandı, cahil olmakla suçlandı. Haliyle meydan, Alevileri yeniden formatlamak isteyenlere kaldı. Sünni İslam’ın dışından bir Alevilik tezi ortaya atıldı. Bu da içi boş bir Aleviliği doğurdu. Ateist olan Alevilerin yanı sıra Hıristiyanlaşan Alevi gruplar çıktı ortaya. Almanya’da 15 bin Alevi Hıristiyan oldu.Alevilerin bir kısmı neden Hıristiyanlığı seçiyor?Dünya Kiliseler Birliği, Aleviler üzerinden misyonerlik faaliyetlerine başladı. Bu noktada Almanya’ya dikkat çekmek istiyorum. ABD ile enerji kaynakları konusunda bir mücadeleye giren Almanya, Protestan Hıristiyanları kullanarak Türkiye üzerinde nüfuz sağlamaya çalışıyor. Mesela, Doğu’daki 18 üniversiteyi kendisine göre tasnif ediyor. Kürtler, Aleviler ve karma modelleri devreye sokuyorMalatya, bir geçiş noktası, yani bir eşiktir. Burada güçlü olan batı ile doğuyu iyi bir şekilde birleştirmiş olur. Bu yüzden bu şehir toplumsal olaylar çıkarmak için müsait hale getirilmek isteniyor. Sivas motifleri burada belirginleştiriliyor. Bir kışkırtma var. Zaten Sivas olayları önce Malatya’da planlanmıştı. Ancak tutmadı. Saffet Arıkan Bedük zamanında müdahale ettiği için provokasyon burada tezgâhlanamadı.Bu tür olayları tezgâhlayan birtakım güç odakları var. Bunlar 28 Şubat’ta daha da güçlenerek faaliyetlerine devam ediyor. Oluşan ittifak, yeri geldiğinde dinci, yeri geldiğinde ulusalcı olarak karşımıza çıkıyor. Son olaylarda Kripto Hıristiyanlar ve Ermeniler zırh kazandı bana göre.




ALEVİLER HIRİSTİYANLAŞMAYI HAZMEDEMİYOR




Alevi-Sünni gerginliği çıkarmak için Malatya’da zemin müsait mi Malatya’da işlenen cinayetler, Alevi-Sünni gerginliği oluşturmak için bir nabız yoklamasıydı. Çünkü misyonerler bir kısım Aleviler içinde hareket ediyor, onları taban olarak kullanıyor. İki toplumu karşı karşıya getirip buradan nemalanmak isteyenler var. Ama zemin, henüz bir çatışma oluşturmaya hazır değil. Fakat bu olmayacak anlamına da gelmiyor. Zira ortada ciddi bir potansiyel varAleviler şu anda suskun. Moral anlamında bir çöküntü içindeler. Kendi aralarında tartışıyorlar. Hıristiyanlaşmayı hazmedemiyorlar. Bir ayrışma oluşmaya başladı son zamanlarda. Eskiden olduğu gibi gelip Sünnilerle konuşmuyorlar. Malatya’da bir kısım Aleviler, Hırant Dink olayına sahip çıktı. Bunların arasında gizli Ermeniler de vardı. Biz, “Aleviler bunlarla niye işbirliği içine giriyorlar?” demeye başladık. 28 Şubat sürecinde de Alevilere dayanılmak istendi. Demirel, Hacıbektaş’ta “Siz bizim birinci vatandaşımızsınız, öz vatandaşsınız.” dedi. Bunun üzerine Alevilerin bir kısmı 28 Şubat sürecine destek verdi. Aleviler Hıristiyanlaşmaya devam eder ve Hıristiyanlar da bunların içinde kendilerine sağlam bir zemin inşa ederlerse bunun sonucu felaket olur.Malatya’da yaşayan Alevilerin Sünnilerle bir problemleri yok aslında. Ancak dışarıdan gelen radikal Aleviler, bu kardeşliği istemiyor ve misyoner gruplarıyla birlikte hareket ediyor. Bunu anlayabilmek için biraz geçmişe gitmek lazım. 1978’de Malatya Lisesi’nde öğretmen olan Alevi kökenli Kemal Abaz, birtakım kişiler tarafından elleri kolları bağlanıp, ilaçla uyuşturulduktan sonra bıçakla boğazı kesilmek isteniyor. Abaz, hastaneye kaldırılıyor ve mucizevî bir şekilde kurtarılıyor. Sonra art arda öğretmen cinayetleri işleniyor şehirde. Sağ-sol çatışması büyüyor.Malatya’da yaşayan Aleviler ve sol, kendi kabuğuna çekiliyor bu dönemde. Aynı dönemde milletvekili Hamid Fendioğlu (Hamido) öldürülüyor. Bu olaydan sonra şehirdeki Aleviler, Adana’ya gitmeye başlıyor. Tabii yanlarında sermayelerini de götürüyorlar. Ama bağlantılarını kesmiyorlar. 12 Eylül’den sonra Malatya’da sağ hâkimiyeti başlıyor. Turgut Özal ile bu hâkimiyet perçinleniyor. Bu sırada Ahmet Taner Kışlalı bir yazı yazdı, “Malatya kurtarılmalı” diye. Bu yazı CHP’nin oy kaybıyla ilgiliydi aslında. Kışlalı’nın yazısından sonra Adana’ya giden Aleviler ve Alevi sermayesi Malatya’ya geri dönmeye başladı. Eş zamanlı olarak Kripto Ermeniler de şehirde faaliyetlere başladıElbette. 1996’da sol iyice güçlendi. Mehmet Moğultay, Seyfi Oktay döneminde iyice belirgin hale geldi. 28 Şubat döneminde zirveye çıktı. Devlet dairelerindeki yapı değiştirildi. CHP, Malatya’da sıfır iken, iki vekil çıkarır hale geldi. Sonra roller yine değişti. Malatya’da sağ tekrar güçlendi. Şimdi Alevilerle Sünnileri çatıştırıp, Alevilerin yeniden şehri terk etmesi tezgâhlanıyor. Bu son olaylardan sonra Malatya’da yeni bir Alevi düzlemi oluşturulmak isteniyor?***’nın Maraş’ta Alevi-Sünni çatışmasını oluşturacak gücü var mıydı?Suriye istihbaratı ile çalıştılar. Alevilerle Sünnileri karşı karşıya getirmeyi başardılar. ***, Alevi vatandaşlarımızı kullanmasını iyi bildi. Tabii bu duruma nasıl gelindiği de önemli. Yani Suriye’nin Maraş’ta olay çıkarmak istemesi de boş sebeplere dayanmıyordu. Suriye, Hatay’da bir şeyler yapmak istiyordu. Tam bu dönmde Fahri Korutürk Hatay milletvekilleriyle bir toplantı düzenleyip durum değerlendirmesi yaptı. Başka olaylar da vardı o zaman. Suriye’deki Müslüman Kardeşler hareketlenmeye başlamıştı. Hafız Esat Hama’yı bombalayarak yerle bir etti. Bu sırada Yüzbaşı Nuri, Şam Orduevi’ni bombaladı. Çok sayıda kişi öldü. Bunun üzerine Nuri, Türkiye’ye kaçtı. Türkiye, yüzbaşıyı geri vermeyip sakladı. Yüzbaşı Nuri, Türkiye’nin Suriye ordusu içindeki adamıydı. Bu olaydan sonra Suriye, Maraş’ı *** ile birlikte tezgâhladı. Zaten idam ile yargılananların birden beraat etmesi, bu *** ayağının tespit edilmesinden kaynaklanıyor. Bunun araştırılması gerekir. Ölenlerin 54’ü Sünni’dir. Alevilerin önemli bir kısmı Sünni mahallesi olan Yavuz Sultan Mahallesinde ölü bulundu. Oysa Sünniler Alevi mahallelerini bastı deniliyor. Burada da bir yanlışlık varAleviler, çoğunlukla Paşaköşkü Mahallesi’nde yaşıyor. Bunlar Malatya’nın yerlileri. Aleviler nüfusun yaklaşık yüzde 20’sini oluşturuyor ve şehirdeki büyük sermayenin yüzde 60’ına sahipler. Dışarıdan gelen ve Salim Cöhce’nin ifadesiyle “radikal” olduğu iddia edilen Aleviler ise Malatya’nın banliyölerine yerleşmiş durumda. Çavuşoğlu Mahallesi’nde Aleviler, Sünniler ve Ermenilerle birlikte yaşıyor. Yeşiltepe, Melekbaba gibi çevre yolunun kuzeydoğu yakasındaki mahallelerde ise Kürtlerle Aleviler birlikte yaşıyorMalatya Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi Vakfı Genel Başkanı Hasan Meşeli, Aleviliğin İslamiyet’in bir nüvesi olduğunu savunduğu için bir kısım Aleviler tarafından eleştirilen bir isim. Sünnilerle yaptığı ortak toplantılarla iki toplum arasında ciddi bir diyalogun oluşmasını sağlayan Meşeli, “Malatya’da işlenen cinayetler aslında bir araç. Asıl hedef Alevi-Sünni çatışması oluşturmak.” diyor. Meşeli’ye göre benzer olaylar geçmişte de yaşandı: “Biz o günleri tekrar yaşamak istemiyoruz. Hıristiyan olan Aleviler var, misyonerler Alevi köylerine gidiyorlar. Bu Alevi kardeşlerimizin kendi özlerine dönmeleri için çabalıyoruz. Hıristiyanlığı Aleviler içinde yaymak istiyorlar. Alevileri kendilerine taban yapıyorlar. Biz buna karşıyız. Yarın bu sorun olur ve bizi Sünni kardeşlerimizle karşı karşıya getirir.”




Komünizm çökünce Aleviler birdenbire en büyük dayanak noktalarını kaybetti. Diyanet çalışmalar yaptı bu sırada. Tunceli’de cami inşa edildi. Buraya hocalar gönderildi. Proje başarılı oldu; ama devam ettirilmedi. Neticede, Aleviler yine devlete ısındırılamadı. Buna karşın Almanya’daki Aleviler sıkı örgütlendi ve duruma el koymaya başladı. Önce dedesiz Alevilik dediler, şimdi de Ali’siz Alevilik diyorlar. Meseleyi Hititlerdeki 12 ışığa kadar götürüyorlar. Maksat Alevileri geleneksel köklerinden koparmak. Bu nedenle dedeler dışlandı, cahil olmakla suçlandı. Haliyle meydan, Alevileri yeniden formatlamak isteyenlere kaldı. Sünni İslam’ın dışından bir Alevilik tezi ortaya atıldı. Bu da içi boş bir Aleviliği doğurdu. Ateist olan Alevilerin yanı sıra Hıristiyanlaşan Alevi gruplar çıktı ortaya. Almanya’da 15 bin Alevi Hıristiyan oldu.








----------------
Alevi Bektaşi Federasyonu`nun Ankara`da düzenlediği miting tartışmaya yol açtı. Alevilerin önemli bölümünün karşı çıktığı miting, zamanlaması ve katılımcıları açısından dikkat çekiciydi. Kürsüdekilerle meydandakiler ise farklı dilde konuşuyordu.
Alevi Bektaşi Federasyonu`nun (ABF) 9 Kasım`da düzenlediği miting aslında bir ilkti. Aleviler daha önce meydanları bu şekilde doldurmamıştı. Ancak Ankara Sıhhiye Meydanı`ndaki miting, `demokratik taleplerin` dile getirilmesinin ötesinde mesajlar içeriyordu. Aleviler toplu oy kullanmaya çağrılıyor, ülkenin şeriat tehlikesi ile karşı karşıya olduğu iddia ediliyor, laiklik endişesi dillendiriliyordu. Peki, Alevilerler neden hak talebiyle yetinmek yerine bu üslubu seçmişlerdi? Bir süre önce ulusalcıların üstlendiği rol, şimdi bazı Alevi derneklerine mi yükleniyordu?
Aslında miting meydanında yapılan kısa bir gözlem çok şey anlatıyordu. Bir kere, kürsüde konuşanlar ile katılımcılar arasında bariz anlayış farkı vardı. Meydandakiler Aleviliği`İslam`ın bir parçası` olarak görürken, kürsüdekiler aynı fikirde değildi. Onlara göre Alevilik; Hıristiyanlık ve Şamanizm gibi İslamiyet`ten de etkilenmiş bir inançtı. Zaten ABF örgütlenmesi, Alevilik tanımını kendisi dışında kimseye bırakmıyor. `Alevilik bizim yaşadığımız gibidir. Bizim dışımızdakiler asimile olmuş Sünnilerdir.` görüşünü seslendiriyor. `Bizim Ali`miz Arabistan`daki Ali değil.` sözü ise İslam`daki Hz. Ali`yi aslında benimsemediklerini açığa çıkarıyor. Oysa ABF etrafında örgütlenen dernekler 10 yıl önce Aleviliği `İslam`ın parçası` kabul ediyordu...
ABF-DTP YAKINLAŞMASI
Aleviliği, İslam dışında gören kesim, taleplerini hükûmet karşıtı politikalarla süsleyip halka benimsetmeye çalışıyor. AK Parti karşıtı bir harekete dönüşen Sıhhiye`deki eylemden önce ABF örgütlenmesi taleplerini şöyle sıralıyordu: `Aleviliğe yönelik asimilasyoncu uygulama ve anlayışa son verilmesini, zorunlu din dersine ilişkin yargı kararlarının uygulanmasını, devletin elini dinden çekmesini, Alevi köylerine zorla cami yapılması ve imam atamalarına son verilmesini, el konulmuş Alevi inanç yerlerinin geri verilmesini istiyoruz.`
Aslında AK Parti`nin Alevi milletvekillerinden Reha Çamuroğlu da yıllardır benzer talepleri dile getiriyor. Ancak Çamuroğlu, mitingi düzenleyenleri art niyetli buluyor: `Mitingde bazı haklı taleplerle tamamen art niyetli yaklaşımlar bir araya getirildi.` AK Parti, 22 Temmuz seçimi sonrasında bazı açılımlara girişmişti. Reha Çamuroğlu`nun öncülüğünde bir iftar da verilmişti. Sıhhiye mitingini yapan gruplar, bu iftarı âdeta provoke edip kısır bırakmıştı. AK Parti, kapatma davası sürecinde bu konuları bir kenara itti. `Cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması, elektrik-su ihtiyaçlarının karşılanması, dedelerin maaşa bağlanması, Aleviliğe yasal bir statü tanınması` gibi talepler gündeme bile getirilemedi. Çamuroğlu, önümüzdeki günlerde bu açılımın herkesi kapsayacak şekilde süreceğini söylüyor. ABF yöneticilerinin bu açılıma destek verip vermeyeceği de bu süreçte ortaya çıkacak.
Mitingin zamanlaması da dikkat çekiciydi. Güneydoğu`da ayaklanmayı andıran PKK provokasyonlarının olduğu günlerde, böyle bir miting planlanması şüpheyle karşılandı. Çünkü Kürtlerin çekilmek istendiği oyuna `Alevileri de ekleme planı`na dair işaretler vardı. Mesela DTP milletvekilleri neredeyse tam kadro katıldı gösterilere. Sıhhiye`deki vatandaşlar DTP`nin varlığından rahatsızdı. Alevilerin yıllardır oy verdiği CHP ile DSP`den katılım sınırlıydı. DTP`lilerin birçoğu ön saflardaydı. Hatta DTP`li vekillerin kürsüde boy göstermek istemesi krize sebep oldu. DTP`li Sırrı Sakık, `Siz bizi çağırmadınız mı?` diye tepki gösterdi bu duruma. Kimi Alevilerin `Kürtler Doğu`yu ateşe verdi; biz neden duruyoruz, AKP ile mücadele etmemiz lazım.` dediği öne sürüldü. Hatta bazı dernek yöneticileri, terör örgütünün ismini örgüt sempatizanları gibi (Pe Ke Ke diye) telaffuz ediyordu. Alevilikle ilgili yeni bir durum olmadığı için bu eylemin nereden çıktığı, neden şimdi yapıldığı sorusunu mitingi düzenleyenlere yöneltiyoruz. Ancak hiçbiri tatmin edici açıklama yapamıyor.
9 KASIM`IN ÖNEMİ NE?
Alevi camiasının önemli isimlerinden Prof. Dr. İzzettin Doğan da Cem TV`de bu duruma dikkat çekiyordu: `Bugün Türkiye`de bir Kürt hareketi var. Şimdi Alevileri de harekete geçirmeye çalışarak, Alevi bayrağı altında bir destek arayışı sağlanmak isteniyor.` Mitingi organize edenlerin Marksist kökenli olduğunu, ancak bu ideolojinin çökmesi üzerine Aleviliğe sığındıklarını dile getiren Doğan, bu dernek yöneticilerinin Alevilikle ilgisi olmadığını söylüyor: `Mitingin liderliğine soyunanların ismi Alevi ama ne cemevlerine giderler ne Alevi ritüellerine katılırlar ne Kuran`ı ne de Muhammed`i tanırlar.`
Eylemin 9 Kasım`da yapılması da bilinçli hareket edildiğini gösteriyor. Atatürk`ün ölüm yıldönümünden (10 Kasım) bir gün önce tertiplenen mitingde `laiklik elden gidiyor, şeriat geliyor` mesajı, katılımcıların bilinçaltına gönderiliyor. Mitingin cereyan ediş şekli Ergenekon zanlısı emekli Orgeneral Şener Eruygur`un düzenlediği Cumhuriyet mitinglerini hatırlatıyor.
Bu benzerlik sloganlarla sınırlı kalmadı. `Ergenekon terör örgütünün liderliği` suçundan yargılanan Cumhuriyet gazetesi yazarı İlhan Selçuk, Aleviliğin Atatürkçü demokratik devrimde katkısının büyük olduğunu söylüyor: `Bugün de `Dinci-İslamcı-Nakşi-Sünni` Amerikan modeline karşı Aleviler önemli güvencedir... Ancak Aleviler kendi içlerinde bölük pörçükleştikçe etkilerini yitirecekler, varoluşları bile tehlikeye girecek...` Selçuk, böylece Aleviliği İslam dışında görenlerin bir an önce bu birlikteliği sağlamasına dönük mesajını gönderiyor. 12 Kasım`da köşesinden Aleviler için ABF çizgisine uygun bir tanım da getiriyor: `Alevilik İslam kapsamında oluşup gelişse bile, inanç diyalektiği bakımından özgün bir felsefeyi dile getiriyor... Alevi şeriatçı değildir, camiye değil cemevine gider, dinci-İslamcı siyasete karşıdır, Nakşi-Sünni AKP iktidarına destek olamaz, laik Cumhuriyet düzeni dışında soluk alamaz...`
Alevi dernek yöneticilerinin kürsüden `kolektif oy kullanma` çağrısı da 29 Mart 2009`da yapılacak yerel seçim öncesi dikkat çekiciydi. Bugüne kadar sürekli CHP`yi destekleyen ABF yöneticileri 22 Temmuz seçimlerinde Deniz Baykal tarafından milletvekili adaylığına davet edildi. 5 kişi aday adayı oldu; ancak hiçbiri adını listelerde göremedi. Baykal`ın bu tavrı travmaya sebep olsa da ABF yöneticilerinin yerel seçimlerde yeniden CHP`ye işaret etmesi bekleniyor. AK Parti milletvekili Reha Çamuroğlu da bu çağrıya tepki gösteriyor: `Alevileri kolektif oy kullanmaya çağırıyorlar. Bu Alevileri modernizmin öncesine hapsetmek, onları fert olarak görmemek anlamına gelir. Mitingi düzenleyenlerin Alevilikle ilgili kaygıları siyasi kaygılarının çok gerisinde.` Alevi vatandaşlar arasında AK Parti ve MHP`ye de oy verenler çıkmaya başladı, Meclis`e Alevi milletvekilleri de girdi. ABF Başkanı Ali Balkız, birçok kişi gibi bunu kabullenemiyor. Alevi geleneğine göre sağ partilere oy verilemeyeceğini öne sürüyor: `Alevi solcudur, sağa oy vermez.`
AVRUPA-TÜRKİYE AYRIŞMASI
Türkiye`de ABF örgütlenmesinin Avrupa`daki kardeşi Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu. Almanya merkezli örgütün başkanı Turgut Öker. Bu örgüt, daha güçlü olduğu için Türkiye`deki örgütlenmeye kimi zaman şekil veriyor. Ancak Sıhhiye mitingi Pir Sultan Abdal Derneği Genel Sekreteri Kemal Bülbül`ün teklifiyle düzenlendi. Mitingi kendi düzenlemek isteyen Öker ise dışarıda tutuldu. Bunun üzerine mitinge tepki gösterip katılmadı. Bu durum, Almanya ile Türkiye`deki yöneticiler arasında derin bir çatlağa yol açtı. Her ne kadar Öker, Avrupa`dan yayın yapan YOL TV üzerinden destekleyici açıklamalar yapsa da birçok Alevi dernek yöneticisi bu rahatsızlığın farkında. Türkiye`deki kimi dernek yöneticileri `Bu büyük katılımı görünce destek çıkmaktan başka yolu kalmadı.` diyor. Hatta Öker`in miting yapılmadan önce `ısmarlama eylem` benzetmesi yaptığı da dernek yöneticileri tarafından öne sürülüyor.
MİTİNGİN BEYİN TAKIMI VE KATILIMCILARI
Alevi mitingi fikri ABF MYK Üyesi ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Sekreteri Kemal Bülbül`den çıktı. Ayrıca mitinge fikrî düzeyde ABF`nin eski başkanı Turan Eser zemin hazırladı. Ali Balkız ise bu eyleme onay veren makamdı. Pir Sultan Derneği`nin başkanı Fevzi Gümüş mitingin yine öne çıkan ismiydi. Eski başkanı Kazım Genç ise perde arkasında kalsa da sorumluk aldı. Almanya`daki örgütün başındaki Turgut Öker`e yakın kesimlerin katılımı ise sınırlıydı.



Aksiyon



1 yorum: